21 Şubat 2014 Cuma

Taşınıyorum (bu kez sanal ortamda)

Blog işine başlamadan önce bir çoğumuzun kafasını kurcalayan sorulardan biri olmuştur sanırım "wordpress mi blogger mı olmalı blogum?" İlk yazımı, bu ikilemden kurtulamadığım için iki yerde aynı isimle açtığım bloglarda yayınlamıştım. Ancak sonradan farkettim ki Google amca duplike içeriklerden nefret ediyor ve bu şekildeki yayınların her ikisini de yok sayıyor. Bir seçim yapmak zorundaydım ve bir arkadaşımın tecrübelerine güvenerek blogger ı tercih etmiştim başladığım zaman. Ancak geçmişte bir wordpress deneyimim olmuştu ve bloggerda aynı keyfi yakalayamadım. Daha sınırlı ve basit hissettim burayı, nedenini teknik olarak açıklayamadığım sebeplerden ötürü.

Benim fiziksel olarak taşınmalarımın meşhur olduğunu bilenler varsa, bu başlığı görünce "yine mi?? diyebilirler (4,5 yıllık evlilikte 5 farklı evde yaşadığımızdan dolayı) Ancak bu kez telaşa kapılacak bir şey yok. Sadece blogger'dan wordpress'e taşınıyorum. Aylardır "tombultığ"ın asıl amacı olan amigurumiler hakkında hiç bir yayın yapmadım çünkü bir türlü blogumla bütünleşemedim. Umarım www.tombultig.wordpress.com 'da hayal ettiğim gibi sadece amigurumi ve tığ işi üzerine düzenli yazılar yayınlamayı başarırım :) Tez vakitte worpress'deki yayınlarıma yorumlarınızla eşlik etmenizi umarak, şimdilik hoşçakalaın doslar :)

22 Ocak 2014 Çarşamba

Uzun sürdü son ayrılığımız. Yol çizmeye çalışırken bir duraklama dönemine gireriz ya... O vakitlerdeyim. KPSS'ye çalışıyordum en son. "Kursa yetiş", "test çöz ki soracak sorun olsun" diye kendimle kavga ederek iki-üç ay geçirdim. Geçmiş benden arkadaş. Öyle öğrencilik yıllarındaki gibi "başka işim yok, günde iki yüz soru çözmeliyim" tribinde yaşayamıyorum artık. Evli barklı bir insan olmanın da etkisi var belki bunda. Kocan gece gündüz iş peşinde koşup bir de okulunu bitirmeye çalışıyorsa ev işlerinde yalnızsın demektir. E işte mükemmel bir plan yaparsan aynı anda hem kul, hem eş, hem öğrenci, hem de ev hanımı olabilirsin belki. Ben o kadar mükemmel planlar yapabilenlerden değilim. Kendisine hizmet etmekten gurur duyacağım bir milletin parçasıyım ama her gün eleştirdiğim devletin bir parçası olmak istediğimden emin değilim. KPSS'yi kazanmak için cidden çalışmalıyım ama seksen beş ve üstü puan almak "kazanmak" demek mi? İlgili pozisyonların mülakatlarına girmek sorun değil ancak oradan başarıyla ayrılabilmek ya gerçekten de söylendiği gibi sadece torpille mümkünse?

Zihnimde bu kadar güvensizlik ve belirsizlik varken test çözemiyorum tabii. Dinginliğe ihtiyacım var. Memur olma fikrinden elimi eteğimi çektim. Başka bir yol çizmeliyim. Sisler içinde kalmış gibi hissediyorum. Biliyorum güneş yine doğacak ve bu sisli puslu hava yerini açıklığa bırakacak :)  Allah'a emanet olun <3

23 Ekim 2013 Çarşamba


Merhaba!

Bugün yazmama sebep olan şey o kadar basit ki, şuanda yayın konusu olduğu için bile yanakları kızarmış olabilir :)

Bir geri dönüşüm projesinden bahsedeceğim. Şampuanım bitip de elimde sağlam bir kutudan ibaret kalınca "bu plastik şişevari kutudan ne yapılır ki ola?" sorusu çınladı kulaklarımda. Pinterest Teyze ilk danıştığım şahsiyet oldu her zaman olduğu gibi.

Şöyle bir öneride bulundu: Sizin akıllı telefonlar elinizden düşmüyor, şarjları gün içinde tükeniyor. Telefonu şarj etmeden bir akşam geçmiyor... O zaman sen bu sert plastik teraneden bir şarj ünitesi yap. Hem telefonun yeri hem de şarj cihazının yeri belli olsun!

Kabul ettim, dinledim sevgili Pinterest'i. Önerisini sunduğu linki de şöyle sizlerle paylaşayım:
http://www.makeit-loveit.com/2011/12/holder-for-charging-cell-phone-made-from-lotion-bottle.html

Ben henüz bu kadar güzel bir hale getirmedim kendi şarj ünitemi. Çıplak bir halde varlığını sürdürüyor. Bakarsın ilerde boyarım, kaplarım bir şeyler yaparım. mutlaka onları da yayınlıyor olacağım ancak şimdiki haliyle bile "en fazla kullandığım gereçler" listesinde ilk sıralara ismini yazdırdı...

28 Eylül 2013 Cumartesi

Elimdeki Kitap: Kur'an Günlüğü 1

Selam!

Yakın bir geçmişte Nook isimli elektronik kitabımda Kur’an okuyor ve incelemek istediğim ayetleri işaretliyordum, yer yer notlar alıyordum. Tüm Kur’anı bu şekilde bir kez okudum ve üzerinde çalışmaya devam etmek niyetiyle başka bir kitaba geçtim. Bir gün uygulama yükleme konusunda problem yaşayınca Nook’umu güncelledim ve bütün Kur’an notlarım yok oldu… Nasıl yaptım bunu kendime bilmiyorum. Çok üzüldüm. Aradan bir hafta geçti ve babaannem bana Engin Noyan’ın 3 kitabını hediye etti. Kur’an günlüklerini yani… Kitabın ilk nüshasını elime alıp inceleyince yüzüme dev bir gülümseme yerleşti. Kendi günlüğümü kaybetmiştim ama bir başka Kur’an günlüğü ellerimdeydi. “Allah sevdiği kuluna önce eşeğini kaybettirir sonra buldurur” hesabı oldu… Rabbim kendisinin sevgisine mazhar olmayı nasip etsin.

Üç-dört haftadır bu günlükleri okumak için heyecanlanıyor ancak başlamaya bir türlü vakit bulamıyordum. Nihayet bugün kısmet oldu. Üç kitap(çık)tan oluşuyor Hacı abimizin (Münib Engin Noyan’ın) Kur’an günlükleri. O kadar tatlı bir dille yazılmış ve o kadar içten ki, elimden bırakmak istemedim aslına bakarsan. Elimde olmadan “bazen insanların düşünceleri ne kadar da aynı olabiliyor” dedirtiyor bana. Aynı şeyleri düşünsem de asla kendisi gibi dile getiremezdim ayrı mevzuu… Kitabı bitirdikten sonra benim için en çarpıcı olan yerlerini paylaşmaktan mutluluk duyacağım.


Sevgiler

14 Eylül 2013 Cumartesi

İşte Başlıyoruz

Hoş geldin! J Ben Belgin. Ne konuda olduğu farketmeksizin yazmayı seviyorum. İşin cins tarafı ses sanatçılarının sahneye çıkma kriterleri gibi yazmaya başlama kriterlerim var:

1.      O gün çenemin şişmiş olması lazım. Konuşurken ayar bazen kaçabiliyor e malum dilin kemiği de yok… Çok şükür elin 27 kemiği var da kalp kırabilecek bir şey yazdığımda birinden biri acil müdahele mangasını salıveriyor kelimelerin üzerine.
2.       Masa olmazsa olmazım! Öyle laptop sehpası filan mümkün değil kesmez. Adam akıllı bir masa ister bünyem bıdı bıdı etmeye başlamak için. Kitap kokularıyla bezenmiş bir çalışma masası ilk tercihimdir ama şuanda olduğu gibi salondaki yemek masası sektörü domine etmekteyse boynum kıldan ince…
3.       Önümde klavyem olsa da yanımda mutlaka boş bir sayfa ve kalem olmalı. Bir anda beynime üşüşüverince düşünceler, 10 parmak yazsam bile yetişemiyorum onlara. Bu yüzden o anda hemen kaleme sarılıp zihnimden kayıp gitmeye çalışan düşünce ya da cümleleri kağıda hapsetmek zorundayım.

Şuanda yazmaya başladığıma göre tahmin et ne oldu? Yazmaya elverişli ortamım oluştu J
“Tamam Belgin yazmak istiyorsun da, ne için senin blog’una uğrayalım?” Diye soracak olursan, muhtemel içeriği şu şekilde belirtebilirim:

-          Tığ işi ve amigurumi projelerim
-          Geri dönüşüm projelerim
-          Denemeye korktuğumuz ya da yapması gözümüzde büyüyen yemeklerle ilgili deneyimlerim
-          Okuduğum kitapların hakkında düşüncelerim
-          Memnun kaldığım ürün ya da hizmetler

Şimdilik bu kadar yeter, aşağı yukarı blog sınırlarımı çizmiş bulunmaktayım. Bakarsın bunların dışında bir şeyler gelir dilimin ucuna, onları da çiziktiriveririm. Ya da uygun ortam oluşmaz, sadece bir konu üzerine yoğunlaşırım… Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın dediği gibi “Mevlâ görelim neyler, Neylerse güzel eyler”


Sevgiler